Sabah Gazetesi’nden Engin Ardıç’ın 30 Ağustos 2008 tarihli köşe yazısı: Bize küçükken öyle öğrettiler: “Sehpayı sefaletin” üç ayağı vardır, kadın, içki, kumar… O zamanlar uyuşturucu pek gündemde değildi. Demek ki kadın da “zararlı bir şey” sayılıyormuş!
Bendeniz kumardan ve uyuşturucudan nefret ederim (buna karşılık içki ve kadın severim ha…)
Kumar oynamaya her heves ettiğimde battım, Milli Piyango bileti bile almam. Bizim hanım alıyor, her seferinde çöpe atıyoruz, ben de “enayi vergisi” diye dalgamı geçiyorum.
Fakat bu lotarya, küçük memurlara yıllarca umut sağlamış, önlerine havuç olmuş asılmış, yoksulluklarından bu yolla kurtulabilecekleri yalanını sürdürerek başkaldırmalarını önlemiştir. General Franco da, iç savaştan sonra, yokluk ve yoksulluk içindeki İspanyol halkının homurdanmasını kesebilmek amacıyla lotaryaya büyük önem vermişti…
Bizim halkımız da kumarı sever. Alt tabakası da sever, üst tabakası da. Lumpen barbut oynar, kocası para kazanmış basit karılar da konken… Yurtdışına çıkan Türk erkeği de hemen önce kumarhane aramaya başlar, arkasından da kadın bulmaya çalışır.
“İddaa” diye bir kumar şebekesi var, biliyorsunuz.
Bu kelimeyi bu şekilde yazmayı ilk akıl edenin de Allah belasını versin, çünkü gençlere “iddia” yazımını yanlış öğretti. (Biz hoşluk yaptık diyeceklerdir tabii…) Hani, “tatminsiz” anlamına gelen “doyumsuz” kelimesini “tadına doyulmaz” anlamında kullanmak gibi bir şey.
Bu “iddaa” saçmalığı geçenlerde ihaleye çıktı. Başlıca iki aday, Aydın Doğan ve Mehmet Emin Karamehmet kapıştılar.
Adamları da kıyasıya birbirlerine giriştiler. Koparılan kayıkçı kavgasına “gazetecilik” süsü verildi. Bizler de gülerek izledik.
İhaleyi, bu işten eskisinden daha az para kaldırmaya razı olan Karamehmet kazandı. Şimdi ortalık mayna olacaktır, yeni bir çıkar kavgasına kadar “ateşkes” sağlanmıştır.
Kazanamayan taraf, yani Doğan’ın adamları, şimdi meseleyi “biz kaybettik ama devlet kazandı” teranesiyle geçiştirmeye çalışıyorlar. Devlet bu işten epey vergi toplayacakmış. “Türk sporu kazandı” diyen serseri bile var. Hani Demirel’in seçim sandığında yenilince “halk bize muhalefet görevini verdi” demesi gibilerden laf ebeliği.
Kimse kimseyi kandırmasın, “iddaa” bir kumar oyunudur. Sporla ilgisi yalnızca “maç sonuçları” üzerinden oynanmasıdır, zar yuvarlamak, top döndürmek ya da beygir koşturmak yerine.
“İddaa” iyi para dağıtan bir kumar oyunudur, başka da hiçbir şey değildir. Devlet kontrolu altında kumar. Tıpkı, zührevi hastalıklar uzmanlarının düzenli denetiminde genelev işletmek gibi.
Türkiye’de oynanan maçlar yetersiz kalacağından, en ilgisiz ülkelerin en ilgisiz takımlarının maçları da vardır çizelgesinde.
Öyle ya, Doğubayazıt’ta yaşayan bir vatandaşımızın Malmö-Trömsö, Metz-Montpellier ya da Aberdeen-Inverness maçlarını merak etmesi, hele skor üzerinde tahmin yürütebilmesi, hele hele maçın ilk devresinin kaç kaç bitebileceği üzerine ahkâm kesmesi için gerçek bir “psikopat” olması gerekir. Bu haftanın bazı maçlarına baktım, AarhusNordsjaelland falan da var, maçı bırak, takımların isimlerini doğru okuyan beri gelsin.
Sallayacaksın, tutarsa bahtına… İki buçuk milyon lumpen bu oyunu atyarışı gibi oynuyor. Bunlara kibarca “C ve D gelir grupları” tabir ediliyor.
O zaman adını koyun. Kimse sizi para kazanmak istediğiniz için suçlamıyor. Fakat şu “Türk sporuna katkı” falan ayaklarını da bırakın, kokuyor. “Ne gazeteciliği, biz burada dükkân açtık, kumar oynatıp mano topluyoruz, kulüplere ve devlete de komisyonlarını veriyoruz, sana ne hemşerim” de, canımı ye…