Açık denizde, sonsuza uzanıyormuş gibi görünen mavilikte yolculuk yapmak insana huzur ve keyif verir. Kuşadası‘nda başlayıp, Yunan adası Girit‘e uğradıktan sonra, Roma‘nın yanıbaşındaki Civitavecchia‘da sona eren yolculuğumuz da böyleydi. Üstelik içinde SPA, yüzme havuzu, tiyatro, casino, caz bar, alışveriş merkezi, kuaför gibi aradığımız hemen her şeyi bulabileceğimiz 5 yıldızlı dev bir yüzen otelin içindeydik.

Bizi önce Yunan adası Girit‘e, ardından İtalya‘ya götürecek kruvaziyer turu için sabah saatlerinde Kuşadası‘na geldik. Öğleden sonra yolculuğuna başlayacak 14 katlı dev Royal Caribbean Navigator of the Seas limanda bütün ihtişamıyla demirlemişti. Öğle yemeğinde denize sıfır, muhteşem manzaralı Messina Restaurant‘ta jumbo karides, kalamar, tuzun içinde pişirilmiş balık gibi lezzetli deniz ürünlerini tadarken bir yandan da az ilerideki Royal Caribbean‘ı seyrediyor, açık denizde bu gemiyle seyretmenin hayalini kuruyordum. Yemek sonrası gemiye doğru yol aldık, pasaport ve vize kontrolünden sonra free shop‘a uğrayıp giriş kapısına doğru ilerledik ve kalacağımız odaların giriş kartlarını aldık. Kartların üzerinde güvenlik nedeniyle 4 haneli giriş kodlarının sadece son üç hanesi yazıyordu. Hangi katta olduğumuzu bildiren ilk hanesini ise görevliden şahsen öğrendik. Gemiye girer girmez görevliler yine güvenlik nedeniyle fotoğraflarımızı çekti. Çantalarımızı x ray cihazından geçirip, odalarımızın yolunu tuttuk. Odaya girdikten sonra gözlerime inanamadım. Konforlu bir otel odasından farkı yoktu. Banyo, tuvalet, gardırop, klima, TV, mini bar, koltuk ve hatta fazlası vardı. Alabildiğine deniz manzaralı bir balkon. Balkondan dışarı çıktığımda diğer katlar ve kamaraları görebiliyordum. Sanki bir binanın balkonunda gibiydim. Hatta denizi görmesem aslında bir geminin kamarasında olduğumu unutabilirdim. Balkonun baştan aşağıya cam kapısı kapalı olduğunda da manzarayı seyredebiliyordum.

BUZ PİSTİ, TİYATRO SALONU BİLE VAR

Odalarımıza yerleştikten sonra geminin 5‘inci katında buluştuk. Geminin içi son derece görkemliydi. Asansörler, merdivenler, sağlı sollu bar, cafe, restoranlar, mücevher, giyim, aksesuvar, kozmetik ürünleri satan mağazalar… Başımı yukarı kaldırınca bu mağazaların üzerinde, sevimli perdelerle örtülmüş pencereler gördüm. Burada da kamaralar vardı. Gemide olduğumu bilmeyen birine fotoğrafımı çekip yollasam beni büyük bir caddenin ortasında zannederdi. Kamaralarda konaklayanlar da pencerelerinden gemide alışveriş yapan, yemek yiyen kalabalığı, bir caddeyi seyreder gibi seyredebiliyordu. Geminin çeşitli noktalarında geç saatlere kadar yemek alabileceğimiz açık büfeler yer alıyordu. Bazı barlarda sigara içmeye izin veriliyordu.

Böyle bir gemi turunda istediğiniz her an yemek bulabiliyorsunuz. Hem de yedikleriniz tura katılmadan önce ödediğiniz ücrete dahil oluyor. Yalnız alakart, hamburger, alkollü içki ve açık büfeler haricinde kapağını açtırdığınız her kapalı içki için ekstra ücret ödüyorsunuz. Geminin içinde casino dışında hiçbir yerde nakit para geçmiyor. Bütün alışverişinizi sea pass card dedikleri odanızın giriş kartıyla yapıyor, gemiden çıkmadan önce de hesabınızı kapatıyorsunuz. Bu arada geminin içinde ünlü markaların ürünlerini normalde satıldığından çok daha ucuza bulabiliyorsunuz.

Sadece mürettabatın 1186 kişi olduğunu öğrendiğimiz geminin bölümleri bu kadarla bitmiyor. Fitness merkezi, sağlık merkezi, SPA, kuaför, mini golf pisti, buz pisti, tiyatro salonu, konser salonu, kütüphane, çocuklar için bar ve eğlence yerleri, tiyatro, konser alanları… Akşam tiyatro salonunda izlediğim gözalıcı gösteri şaşkınlığımı büsbütün artırdı. Bütün bunlar açık denizde yüzen bir geminin içinde oluyor. İnanması çok güç… Akşam yemeğinde envai çeşit yemek ve içki seçeneği bulabiliyorsunuz. İsterseniz alakart restoranları tercih edebilirsiniz. Mesela Portofino İtalyan Restoranı. Slow food anlayışını geliştiren İtalyan mutfağına özgü yemekler siz sipariş verdiğiniz anda sıfırdan hazırlanıyor ve taptaze önünüze servis ediliyor.

Gemimiz açık denizde seyrederken uyumak için odama çekildim. Kahvaltımı odama söyleyebileceğimi belirten broşürler vardı. Broşürden seçiminizi yapıp, gece 3‘e kadar kapınızın koluna astığınız takdirde sabah deniz manzarası eşliğinde özel balkonunuzda kahvaltınızı yapabiliyorsunuz. Tabii tercih sizin. İsterseniz geminin kahvaltı alanında da yapabilirsiniz. Ben ertesi gün çok erken gemiden ayrılacağımız için odama söylemeye karar verdim. Broşürü kapıma asıp, yatağıma geçtim. 5 yıldızlı bir otel odasında olmadığımı hatırlatan tek şey çok hafif sarsıntıydı. Gemide normalde hemen hemen hiç sarsıntı hissetmiyorsunuz. Ama açık denizde, zaman zaman dalgaya denk geldiğinizde az da olsa suların üzerinde olduğunuzu hatırlıyorsunuz.

Esra ERDOĞAN – Hurriyet.com.tr – 13.08.2011